"FARKINDA OLMAK"
- umut asma
- 13 Ağu 2022
- 2 dakikada okunur
Farkındalık her insana nasip olmayan bir olgu. Şöyle ki; hakkında kesin kanaat getirdiğimiz ve hayatımızın belki de bir büyük parçasını kaplayan bilgi birikimimiz; aslında bir yabancı dil gibi "anlayamadığımız cümlelerden" olduğunu söylersem, ne dersiniz?
Tabii ki, hemen bir örnek! Haz. Ömer Müslüman olmadan önce, Peygamber efendimizi (Aleyhisselam) 'öldürme' niyetiyle giderken bir sahabeye rastlayıp efendimizi sorduğunda, aldığı cevap; 'kız kardeşin de yeni müslümanlardan neden öldürmeye ondan başlamıyorsun' oldu. (sahabe; efendimizin canına bir zarar gelmemesi için bu cevabı vermek zorunda kalmıştı)
Ömer kız kardeşinin evine ulaştığında,onu kocası Sait ile birlikte Kur'an-ı Kerimi okurken seslerini duydu. Kapıyı yumruk ve tekmelerle bağırarak açmasını söyleyen Ömer’den çok korkan kız kardeşi hemen Kuran sahifeleri sakladı. Kapı açılınca kardeşinin Müslüman olmasına sebep olduğunu düşündüğü eniştesi Sait’e kılıcını çekti. Öfkeli Ömer’in karşısında direnen ve adeta bir duvar gibi geçen kız kardeşi vardı. Ona şiddetli bir tokat vurdu. Ömer, tokatın etkisiyle yüzü kanayan kız kardeşine çok üzüldü ve ağbisine bu derece karşı gelmesine ve direnmesine sebep olan kelamullah Kuranın cümlelerin yazılı olduğu kağıtları merak etti ve kardeşinden okumasını istedi. Ta'ha Suresinden ilk bir kaç ayeti okununca öfkeli Ömer gitti kalbi yumuşadı ve hemen Müslüman oldu. Hazreti Ömer oldu.
İşte sonuç; İslam düşmanıyken bir anda 2 ayetle nasıl etkilendi de; bize etki yapmıyor?
Ben Arapça bilmediğim için mi etkilenmiyorum? Peki ya ben!; sadece Türkçe biliyorum. Bana aynı tesiri yapacak kelam yok mu? Bende etkilenmek istiyorum!
Arapça çok zengin bir dil. Türkçede öyle değil mi? Peki her iki dilde zengin olduğuna göre ben neden hala titremiyorum?
İşte sebep; beynimiz yabancı kelimelerle dolu. Bize biri, kaybolan yüksek anlam içeren kelimeleri geri getirsin! Bende rabbimin kelimelerinden korkmak hem de iliklerime kadar ve ümitli olmak istiyorum ulu dağlar gibi.
Bana bunu yaşatacak; ve ifade edebilecek bir alim aradım.
Evet buldum!
Kur'an-ı Kerim'in çağımıza olan yansıması!
Risale-i Nur.
Ancak Osmanlı Türkçesi ile yazılı olduğunu gördüm. Ben, hiç bilmiyorum eski Türkçe’yi. Hemen alim bir zat yetişti bana ve hemen günümüz Türkçesi ile bana bire bir anlayacağım şekilde aktardı.
Evet, evet! her kelimesi tesir ediyordu. Bu günüme hitap ediyordu. Hani "kıyamete kadar hüküm sürecek yegane kitap"ta bugünümüze ait hiçbir sey bulamıyorduk!
Hayır, hayır! bana şimdiyi, beni bana anlatıyordu. Bizim sinelerimizin özünü en iyi bilen Allah; bize tabii ki en mükemmel cümlelerle gelecekti, ve bu cümleler Kur'an-ı Kerim namıyla hemde; en mükemmel insanla geldi! (aleyhisselatu vesselam).
Ve bu cümleleri, Osmanlı Türkçesine çevirip bu çağımıza Kur'an Nurunu aynı etkiyle dilimize aktaran Bediüzzaman hazretlerinin talebelerine yazdırdığı Kur'an-ı Kerimin hakiki bir tercümesi ve tefsiri olan Osmanlı hattından yazılı Risale-i Nur ile aynı etkiyle talebeden talebeye geçerek bu Nur; bana kadar ulaştı.
Hani; müslüman yaşayan, "her iki cihanda da cennettedir" hadisi kutsidesinde, hemen bir müslüman profiliyle muhasebe yaparız ve böyle bir şeyin olduğuna kanaat getiremeyiz. Hayır Onlar cennette farkında değilsiniz!
Kur'an-ı Kerim'i gerçekten hissederek anlayarak ve aklımızın en zirvesine, kalbimizin en derinine nüfus eden Türkçe'yle dinleyenler; Cennetdeler..

Comentarios